Savaşın yarattığı yıkımı gözler önüne seren, toplu katliamların ve göçe bağlı yoksulluğun yarattığı trajediyi tüm çıplaklığıyla ortaya koyan kitaplar, aynı zamanda toplumsal hafızamızın tazelenmesine de yardımcı oluyor. Soykırımın tüm yönleriyle ele alındığı, tarihe ışık tutan birbirinden etkileyici eserler Profil Kitap’ta. Mazlum toplumlara yapılan zulümlerin anlatıldığı eserleri incelemek için Profil Kitap etiketli kitaplardan oluşan Kolektif Acının Kaydı seçkimize göz atabilirsiniz.
Gargat Ağacı – Ufuk Tufan
Milletçe bazı şeyleri geciktirdiğimiz olmuştur ama geçiştirdiğimiz asla olmamıştır. Yüzyıllık bütün hesapları topluca görmek için bir gece ansızın mutlaka geleceğiz. Sabırla bekleyin bizi!
Gargat Ağacı, askeri teknolojide ve teşkilatçılıkta ciddi bir gelişme gösteren Türkiye’nin, anti-siyonist yaklaşımla İsrail’e karşı başlattığı savaşı konu ediyor. Kitap, Kürşad ve Süleyman Mühürdar gibi toplumsal hafızadan silinmek üzere olan karakterler aracılığıyla derin politik mesajlar veriyor. İsrail’in Türkiye ve Kudüs’e dair planlarını anlatan Ufuk Tufan, kitabında hadis-i şerifler ışığında, okurlarına olası geleceğin gerçekçi bir resmini çiziyor.
Gargat Ağacı, son zamanların en çok beğenilen politik bilim kurgu romanlarından biri.
Srebrenitsa’nın Öyküsü – İslam Tajnic
İstiyordum ki, aramızdan hiç olmazsa bir kişi hayatta kalabilsin ve bu gördüklerimize tanıklık edebilsin. Savaş bittiğinde Bosna’daki Sırpların, çocuklarının ve torunlarının ormanda yaşanan bu vahşeti öğrenmelerini istiyorum. Ayrıca, böyle vahşetleri işleyenlerin, kendi yaşıtları olduğunu da unutmamalarını diliyorum.
11 Temmuz 1995 tarihinde, Birleşmiş Milletler kurulu tarafından güvenli bölge ilan edilmesine rağmen, Srebrenitsa’da binlerce insan vahşice katledildi. Avrupa’nın göbeğinde, tüm dünyanın gözleri önünde Sırplar tarafından yapılan bu acımasız katliamın izleri uzun yıllar hafızalardan silinmedi. Güçlü devletlerin göz göre göre sessiz kaldığı bu katliam sırasında, Sırp askerlerinin araçlarında kullanılan benzin bile BM’ye bağlı Hollandalı askerler tarafından temin edilmişti. İnsanlık onurunun hiçe sayıldığı utanç verici bu katliamda, bugün bile ortaya çıkmamış pek çok belge mevcut.
Üzerinden çeyrek asrı aşkın zaman geçmesine rağmen Srebrenitsa Soykırımı’nın hissettirdiği üzüntü, dün gibi taze. Srebrenitsa’nın Öyküsü, savaşlarının içyüzünü anlatarak, insanlığın vahşi tutumunun hangi raddeye kadar varabileceğini tüm çıplaklığıyla gözler önüne seriyor. Balkan coğrafyasında vicdanı ve adaleti simgeleyen Isnam Taljic, Srebrenitsa’nın umursanmayan, yer yer saklı kalmış öyküsünü farklı yönleriyle açığa çıkarıyor. Srebrenitsa’nın Öyküsü, terk edilmişliği ve çaresizliği en derinden hissedenlerin yaşadığı insanlık dramını anlamamıza yardımcı olan edebi bir kaynak.
Cuma Günü Uçmayan Kuş – Samet Doğan
Dünyada bildiğim tek gerçek, kimsenin bir başkasının acısını hissetmediği ve hatta umursamadığıydı. Şairin dediği gibi, “İnsanlar hangi dünyaya kulak kesilmişse öbürüne sağır”dı.
Bu hikâye Abdüsselam, Kenan, Rima ve daha yüz binlerce “unutulmakta olunanın” hikâyesi.
Kampların, açlığın, sefaletin, küçük düşürülmenin, ölümlerin ve göçlerin bitmek bilmediği Suriye İç Savaşı, ardında kapanmayacak yaralar açtı. Cuma Günü Uçmayan Kuş, Suriye İç Savaşı ile başlayan göçü ve dünyanın dört bir yanına dağılan insanların hayatlarını anlatıyor. Trajik savaşın baş gösterdiği 2013 yılından 2022’ye kadar geçen zamanı anlatan yazar, gözlemlerini ustalıkla romanına aktarmayı başarıyor. Bir savaş muhabirinin gözünden Suriye’nin halen süren trajedisine baktığımız Cuma Günü Uçmayan Kuş, insanların vicdanına seslenen güçlü ve etkili bir eser.
Bir Zamanlar Evimiz Olan Ülke – Alia Malek
Şam’daki son öğleden sonralarımdan birinde, anneannemin evinin ön balkonunda üst dalları evimizin ikinci katına ulaşan turunç ağacının yapraklarına parmak uçlarımla veda ederek dikildim. Ne zaman dönebileceğimi, eğer dönebilirsem bunun ne zaman olacağını ve döndüğümde neyi bulup neyi bulamayacağımı bilmiyordum.
Arap Baharı’nın yeni başladığı zamanlarda Alia Malek, hayatında önemli bir dönüm noktası yaşar. Büyükannesinden bir ev miras kalmıştır. Evi devralmak için Şam şehrine ayak basar. Bu evin değeri ölçülemeyecek kadar büyük, öyküsü de oldukça ilginçtir. Zamanında tüm ailenin Suriye’den Amerika’ya göç etmesine neden olmuştur.
Şimdi eve geri dönüş vaktidir. Malek eve döndüğünde, tarihe tanıklık eden bu binada, farklı insanların yaşam öykülerine şahit olur. Öte yandan ülkedeki siyasi atmosferi, çalkantıları, değişimleri resmeder ve birbirinden farklı etnik kökenlere sahip insanların ortak trajedilerini yansıtır.
Bir Zamanlar Evimiz Olan Ülke, meseleleri tarihsel gerçeklerin ışığında ele alan bir kitap. Suriye’nin yakın tarihini sayfalara taşıyan, samimi anlatımıyla öne çıkan, umutsuz ama içten politik analizler içeren bu derin kitapla insanlığın ortak acılarının kökenlerine ineceksiniz.
Auschwitz’in Külleri – Charlotte Delbo
Belki de delilik ettim. Hiç değilse hayatımda bir kere. Beni anlayabilecek misin bilmiyorum: Auschwitz’den dönme şansına kavuşabilmek ve sonra sanki hiçbir şey olmamış gibi yaşayabilmek…
Auschwitz’in Külleri, tiyatro sevgisi sayesinde en zorlu şartlarda bile hayatta kalan bir sanat aşığının hikâyesini anlatıyor. 1943’te 24 Ocak Konvoyu olarak anılan kafile, Auschwitz toplama kampına gönderilmiştir. 230 kadından oluşan grupta Yahudiler çoğunluk olsa da bir kısmı Yahudi değildir. Bunlardan biri olan Charlotte Delbo, Fransız direniş hareketinin içinde aktif olarak bulunduğu için konvoyda yer almaktadır. Ünlü tiyatrocu Louis Joucyet’in asistanlığını da yapmış olan Delbo, ölüm saçan toplama kampı günlerinin acımasız ortamında hayatta kalmak için çabalamaktadır. Fizyolojik olarak hayatta kalmayı başarsa da manevi açıdan oldukça yıpranmıştır. Kendisine motivasyon sağlayacak bir şey bulmaya çalışırken, tesadüf eseri eline Moliere’in bir oyunu geçer. Bu oyunun sağladığı motivasyon, onun hayata bakışını değiştirir.
Marx Oyuncak Bebek – Maryam Madjidi
Yazarak ölüleri mezardan çıkarıyorum. Bu mudur öyleyse benim yazarlığım? Tersten mezar kazma işi.
Maryam Madjidi, İran’da doğup 6 yaşına kadar orada yaşayan, devrim zamanında patlak veren olaylar sonucunda Fransa’ya göç eden bir ailenin çocuğu. Madjidi, kitabında yaşamını üç farklı kısma ayırarak anlatıyor. Hikâyesini anlatmaya anne karnından başlayan yazar, İran’da geçirdiği çocukluk günleri, zorlu göç süreci, Fransa’da yaşadığı yalnızlık ve gurbet hissiyle mücadelesini satırlara kazıyor. Ana dilinden koptuğu, zorlu Fransızca öğrenme süreci ve sonrasında yaşadığı parasızlık dönemi tüm çıplaklığıyla kitapta kendine yer buluyor. Kimliğini kaybetmenin eşiğindeyken yeniden İran kültürü ve Farsçayla kucaklaşması ise Madjidi’ye benliğini yeniden bahşediyor. Çift kültürlü olmanın bunalımını aşma öyküsünü anlatan Marx ve Oyuncak Bebek bir tür Doğu ile barışma hikâyesi.
Annelerinin Gözyaşlarında Boğulacaklar – Johannes Anyuru
Deliliğin her zaman için normal olacağı bir günün geleceğini henüz bilmeyen sizlere yazıyorum. Sonunda normallik delilik oluyor.
Annelerinin Gözyaşlarında Boğulacaklar, 2015 yılında meydana gelen Charlie Hebdo saldırısından ilham alınarak kurgulanmış distopik bir roman. Roman, saldırı sonucunda ölen köşe yazarları, editörler ve çalışanların ardında bıraktığı acıyı ve terörün etkilerini hem mağdurlar hem de saldırganların gözünden anlatıyor.
Üç genç, İslam dinine ve Hz. Muhammed’e hakaret eden çalışmalarıyla tanınan bir karikatüristi cezalandırmakta kararlıdır. Sanatçının söyleşisinin olduğu bir kitapçıya saldırdıkları sırada beklenmedik bir olay gerçekleşir. Saldırıyı düzenleyenlerden biri olan genç kadın, eylem başladığı anda aydınlanma yaşayarak olayların seyrini tamamen değiştirecek bir hamle yapar.
Büyük bir korku yaratan bu saldırıdan yıllar sonra, gizemli genç kadın yaşadığı olayları anlatabilmek için bir yazarla görüşmek ister. Pasaportundaki adını hatırlamayan bu kadın kendisinin başka bir zamandan, gelecekten geldiğini söylemektedir. Genç kadını ziyaret etmeye başlayan yazar, terör saldırısının ardındaki gizemi çözmeye çalışırken bir taraftan kendi geçmişiyle ve kimliğiyle de hesaplaşmaya başlar.
Roman, distopya türünün özelliklerini taşırken aynı zamanda toplumsal eleştirilere de yer veriyor. Annelerinin Gözyaşlarında Boğulacaklar distopya severlere ilginç bir hikâye sunuyor ve gerçek hayattan esinlenerek sosyal konulara dikkat çekiyor.