“Aslında başlangıçta ben biraz daha Prost hayranıydım. Zaman içerisinde Senna’ya olan hayranlığım arttı çünkü onda gerçekten olağan dışı bir yetenek olduğunu gördüm.”
On sekiz yıl süren bir serüvenden sonra kitabı Türkçeye kazandırdınız. Yılar önce, kitabı çevirmeye karar verdiğinizde temel motivasyonunuz neydi?
Teşekkür ederim teveccüh göstermişsiniz. Kitabın hikâyesine geçmeden önce, böyle yarım kalmış bir maceraya son noktayı koymak için yola çıkan Profil Kitap’a teşekkür etmek isterim. Şöyle ki, 2005 yılı Formula 1’in ilk kez Türkiye’ye geldiği yıldı. Ben de ilk defa televizyonda Formula 1 yarışlarında yorumculuk yapmaya başlamıştım. Dünya şampiyonası dâhil sekiz dokuz uluslararası yarışla, neredeyse yirmi dört saat çalıştığımız bir seneydi. Türkiye’de pek çok ilki gerçekleştirdik o arada tabii. Formula 1’in Türkiye’de yarattığı ilgi rüzgârından dolayı bir yayınevi -ki o zamanlar Formula 1 dergisini çıkartan bir ajansın uzantısıydı- bu kitabı çıkarmaya karar vermiş. Tabii benim de Senna’ya olan hayranlığım yarış camiasında biliniyor. Onun için dediler ki: “Senna’nın bir kitabı var. Senden başkasına çevirtmek içimizden gelmedi, ister misin?”
Gerçekten bir kitap çevirmek çok zor; uzun soluklu ve uzmanlık gerektiren bir iş. Ben hâşâ kendimi hâlâ bir çevirmen olarak görmüyorum. Büyük saygısızlık olur ustalara. Çok amatörüm bu konuda fakat söz konusu Senna olduğu için de başkasına bırakmak istemedim. Türkiye’de Senna’nın bir kitabı çıkacaksa onun üstünde bir yerlerde benim adım yazması gerekiyor diye düşündüm. Onun için parasına puluna ve zamanına bakmadan işi kabul ettim. Yaklaşık üç ay boyunca da her an her yerde, uyumadığım zamandan artırabildiğim her dakika kitabı çevirmek üzere çalıştım.
Çeviriyi bitirdim. Kitap bir sponsor vasıtasıyla çıkacaktı; sponsor çekildiği için kitap çıkamadı ama benim oradaki hayal kırıklığım, 2023’te Profil Kitap’ın önderliğinde mutlu bir sona ulaşmış oldu. Velhasıl, aslında benim ana motivasyonum Formula 1 ile ilgili çok az sayıda olan Türkçe kaynaklara ekleme yapmaktı. En önemlisi de, büyük hayranı olduğum Senna adına somut bir iş çıkartmaktı. Biraz gecikmeli oldu ama günün sonunda bu noktaya ulaşmış olduk. Onun için çok mutluyum ve tekrar teşekkür ediyorum Profil Kitap’a.
Formula yarışlarına ilgi duymaya başlamanızda Ayrton Senna’nın katkısı oldu mu? İyi bir sporcu olması dışında Senna’nın sizi en çok etkileyen özelliği neydi?
Tabii ki oldu. Neticede benim seyretmeye başladığım yıllar 90-91 yılları. 11-12 yaşında dergilerden bulduğum, televizyon özetlerinden görebildiğim kadarıyla takip etmeye çalışıyordum. Senna ile Prost o zamanki en büyük iki isimdi. Aslında başlangıçta ben biraz daha Prost hayranıydım. Prost hem Ferrari ile yarışıyordu hem biraz daha ölçülü, sakin, planlı hareket eden, benim karakterime biraz daha uygun bir isimdi. Senna ise tam aksine gözü kara, risk alan, zaman zaman tehlikeli işler yapabilen ama doğal yeteneği daha fazla gibi görünen bir isimdi. Zaman içerisinde Senna’ya olan hayranlığım arttı çünkü onda gerçekten olağan dışı bir yetenek olduğunu gördüm. O çerçevede hem benim izleyebildiğim ve hayatını kaybedene kadar olan kısa dönemde hem de devamında, Senna’nın sporculuk kariyeri dışında insan olarak da neler başardığını öğrendikçe ona olan hayranlığım daha da arttı. Dolayısıyla Senna’nın benim hayatımda özel bir yeri var ve bir yerlerde bir şekilde onu anmadan günüm geçmiyor diyebilirim.
Farklı ve popüler spor türlerinde efsaneleşmiş birçok sporcu var. Senna’nın, aradan bunca yıl geçmesine rağmen hâlâ gündemde kalmasının nedeni sizce ne?
Senna aslında bütün büyük sporcular gibi kompleks bir karakter. Bir yandan kendi sporunda zirveye çıkabilmek için gerektiğinde acımasız olabilen, gözü kara, çok kararlı, hiçbir faktörü göz ardı etmeyen, rakiplerini ezerek yenmeyi hedefleyen acımasız bir sporcu; bir yandan da bu aynı insan dinî duygularını yoğun yaşayan, çevresinin ve özellikle Brezilya’daki fakir halkın ve çocukların sorunlarına eğilen, onları önemseyen, kendince çözümler üretmeye çalışan, topluma fayda sağlamaya çalışan iyi niyetli biri. Bu arada yarışlarda bir kaza yaşandığında, aslında neredeyse ölümüne yarıştığı rakiplerinin yardımına ilk önce koşacak kadar da insancıl bir adam. Dolayısıyla çok kompleks bir karakter aslında. Senna’nın sporcu kimliği dışında, Brezilya’da bugün bile bir vakıf aracılığıyla milyonlarca çocuğa dokunuyor olması müthiş bir şey.
Tabii Senna’nın hâlâ anılıyor olmasında trajik şekilde hayatını kaybetmiş olmasının da büyük bir rolü var. Kariyerinin zirvesinde, sporu yaparken ve canlı yayında hayatını kaybetti. Bu çok dokunaklı bir olay gerçekten de. Fakat sadece hayatını kaybeden başarılı bir sporcu değil, topluma fayda sağlamaya çalışan önemli bir figür hâline geldiği için de, Senna Brezilya’da ve Dünya’da hâlâ anılıyor. Türkiye’de de anılıyor ki, biz bu kitabı çıkarttık sizlerle beraber. Beni tabii etkileyen noktalar arasında bu da var. Muazzam bir sporcu olmasının haricinde, pist dışındayken de etrafına fayda sağlamaya çalışan iyi niyetli bir insan olmasının bende etkisi büyük.
Bu biyografik kitabın Formula 1 seyircisi dışında büyük bir kitleye ulaşmış olmasının nedeni Senna’nın trajik ölümü mü yoksa başarılarla dolu kariyeri mi?
Aslında üçüncüyle dördüncü soruya beraber cevap vermiş gibi oluyorum ama şöyle söyleyeyim: Gerçekten herhangi bir sporda ölümünden 29 sene sonra hâlen doğum günü, ölüm günü hatırlanan, adına dünya çapında birtakım faaliyetler yapılan bir isim yok. Senna’nın ölümünün 20. yılında Ninova’da çok büyük bir tören düzenlendi. Feller takımı ve on binlerce taraftar katıldı. Sportif kariyerinin ötesinde, özellikle çocuklara sağladığı faydanın da bunda payı var mutlaka. Aslında Senna’yı anan insanların çoğu, onu yarışırken hiç görmedi. Bu da ilginç bir durum. Bir sporcunun hâlen, neredeyse 30 sene sonra, kendi yaptığı sporun camiası ve toplum üzerinde böyle bir etki yaratmasının başka bir örneğini ben hayatımda görmedim. Bu açıdan çok özel bir durumla karşı karşıyayız. Dünyanın en iyisi olabilecekken, erkenden hem de bir kazada, yarış esnasında, canlı yayında hayatını kaybetmesi tabii ki bir etki yarattı ama sporcu kimliğinin ötesinde yaptıkları da Senna’yı bugün hâlâ anmamızı sağlıyor. Pek çok kişi, onun spor kariyerini noktaladıktan sonra politikaya atılıp spor bakanı, hatta devlet başkanı olabileceğini düşünüyordu Brezilya’da. Bugün Sao Paulo’ya gidip bir taksiye binip “Senna” deseniz, taksici İngilizce konuşamaz ama size bir şeyler anlatır. Herkes hâlâ onu yaşatıyor ve orada halk kahramanı gibi bir rolü var Senna’nın.
Yoksul çocukların daha iyi koşullarda eğitim almasına ön ayak olan Ayrton Senna Vakfı ve Enstitüsünün çok ilham verici bir hikâyesi var. Senna’nın başarma azminin temsili olan bu dernek Brezilya’daki yoksul aileler için ne ifade ediyor?
Senna’nın vakfının dünyada başardıkları Brezilya halkı tarafından çok şey ifade ediyor. 80’lerde Brezilya yoksulluk, yolsuzluk, şiddet gibi çok ciddi toplumsal sorunlarla boğuşan, çok fakir bir ülkeydi. Bu sorunlar kısmen hâlâ devam ediyor ama Senna, Brezilya’dan çıkan birinin de doğru düzgün bir iş yaparak dünyanın zirvesine çıkabileceğini gösterdi.
Futbol takımı Brezilyalılar için çok önemlidir ama Senna, üç dört yıl yerine, iki haftada bir Brezilyalılara dünya çapında bir zafer elde etme şansını verdi. Onun için de büyük bir tutkuyla takip edildi. Bunun dışında söylediğim gibi pek çok zenginin yapamayacağı bir şey yaparak, toplum sorunlarına gözlerini kapamadı, kulaklarını tıkamadı. Tam tersine içinden çıktığı halkın, şehrin ve ülkenin sorunlarını kendine dert edinip onlara kendi çapında çözüm bulmaya çalıştı. Çocuklar için çizgi film yapmak, vakıf kurmak, öğretmenleri eğitmek, ücretsiz okullar açmak gibi pek çok projesi vardı. Bu projeleri başlatmak üzereyken hayatını kaybetti. Bugün bu projelerin ablası tarafından devam ettirildiğini görüyoruz.
Buradaki niyeti ve farkındalığı çok kıymetliydi. Onun için de Brezilya halkı hem kendilerine dünya çapında pek çok başarı hediye edip bir bakıma millî bir mutluluk noktası olduğu için hem de gerçekten örnek bir halk kahramanına dönüştüğü için Senna’yı hâlâ çok seviyor. Aslında bu dediğim iki noktanın birleşimi de onun bugün hâlâ bir etki yaratmasını sağlıyor.
Sao Paulo hem içinde dev banliyölerin hem de çok lüks yerleşim bölgelerinin olduğu kozmopolit bir yer; tıpkı İstanbul gibi. Yoksul bölgelerdeki çocukların eğitim alabilmesi için kurulan destekler bu açıdan çok önemli. Siz de kitaptan alacağınız telifi yoksul çocukların eğitimi için harcayacağınızı söylemiştiniz. Bize biraz bu kararı alma nedeninizi anlatır mısınız?
Ben, Zaman Geçtikçe’nin ilk çevirisini 2005’te yaparken çok cüzi de olsa bir ücret aldım. Yani bir para kazandım. Tekrar kitabı çıkartma noktasında yayıneviyle görüşürken motivasyonum tamamen Senna’yı, Türkiye’deki -çoğunluğu çok genç- Formula 1 severlere somut bir şekilde anlatmak ve Türkiye’deki otomobil sporuna bir katkıda bulunmaktı. Bir yandan da söylediğim gibi ben bugüne kadar hayatımda hak etmediğim hiçbir parayı kazanmadım, almamayı tercih ettim. Bu çerçevede de aynı kitap üzerinden ikinci bir gelir elde etmek bana doğru gelmedi. Karşımızda tabii şahane bir örnek var, kitabın kahramanı Senna’nın yaptıkları.
Türkiye’de çocuklarımızın eğitimi için çok daha fazla kaynağa ihtiyaç var. Ben de bu noktada küçük de olsa bir katkı yapabileceğimi düşündüm. Bir yandan da kitabın satışları için bir iyi niyet noktası, iyi bir argüman olabileceğini düşündüm. Okuyucular da kitabı aldıkları zaman dolaylı yoldan aslında bağış yapmış oluyorlar. Hatta bağışı okuyucular yapmış oluyor. Onun için de bunun, Senna’nın yaptıkları, vakfı ve bütün çalışmalarıyla çok bağdaşacağını düşündüm. Benim bir şekilde hak etmediğim bir parayı almamı engelleyecek bir adımdı bu. Bir yandan da gerçekten okuyucular açısından daha sıcak bir yaklaşımın oluşabileceği bir argüman olur diye düşündüm. Onun için de hepsini birleştirdim. Aslında tabii ki örnek aldığım şey -çok da haddim olmayarak- Senna’nın yaptıkları oldu. Çorbada biraz da bizim tuzumuz olabiliyorsa ne mutlu bize. Onun için de kitabı alan okuyuculara tekrar tekrar şükranlarımı sunuyorum çünkü bu bağışı gerçekte onlar yapıyorlar.
Türkiye Grand Prix’sinde direktör yardımcılığı, Formula 1 yarışlarında spikerlik ve sunuculuk yaptınız. Analizlerinizi yakından takip eden sadık bir kitle var. Ayrton Senna kitabı dışında, yine aynı alanda tasarladığınız kitap projeleriniz var mı?
Açıkçası ben kitabın bu kadar ilgi görmesini beklemiyordum çünkü söylediğin gibi Türkiye’deki genç Formula 1 severlerin çoğu Senna’yı hiç görmedi. Hatta birçoğu doğmadan önce Senna hayatını kaybetmişti ama beni onurlandıran, utandıran ve mahcup eden harika bir ilgi var. Bununla beraber bana daha önceki zamanlarda da sordular “Ağabey bir kitap yazar mısın?” diye. Ara ara başımdan geçenleri anlattığım zaman hakikaten çok güzel anılar ortaya çıkıyor. Benim de gelecek sene otomobil sporlarında Türkiye’de amatör, yarı-profesyonel veya profesyonel olarak çalıştığım yirmi beşinci yıl olacak. 2024 yılıyla birlikte ise mikrofon başında Formula-1 yarışlarını anlattığım yirminci yılım olacak. O noktada, aslında belki kendi hikâyemi anlattığım bir kitap yazma fikri -buradaki ilgiyi de gördükten sonra- kafamda biraz daha şekillendi diyebilirim.
İyisiyle kötüsüyle hem Türkiye Otomobil Sporları Federasyonu’nun, hem Türkiye’deki otomobil sporlarının hem de Formula 1’in aşağı yukarı çeyrek yüzyıllık hikâyesinde yer alma şansını yakaladım, kimi zaman kenarından kimi zaman tam ortasından… Başımdan da iyisiyle kötüsüyle çok şey geçti. Bazen çok komik, bazen çok trajik, bazen de inanılmaz… Onun için bunları bir araya getirip, belki bu yirmi beşinci yıl anısına bir kitap yazma fikrini hayata geçirebilirim. Bu düşünce biraz daha sempatik bir hâle geldi. Tabii buna zaman bulmam lazım. Aslında çok çok yoğunum ama sadece Senna’nın hikâyesini değil, Türkiye’deki otomobil sporlarının çeyrek yüzyıldaki gelişimini de görebileceğimiz bir kitap yazma fikri, kafamda gittikçe daha fazla oluşuyor diyebilirim. Tabii böyle bir hikâyeyi ortaya koyabileceksem, doğal olarak bunu Profil Kitap ile birlikte hayata geçirmekten büyük bir mutluluk ve gurur duyarım.